Türk Toplumu Tasarım Yönetimi Uyarlaması

   

 

 

   Tasarıma Giriş

      Tasarım yönetiminin Türk Toplumuna uyarlamasından önce, Tasarım Yönetiminden ne anladığımıza kısaca değinelim. Tasarım Yönetimine geçiş için Tasarım sürecini değerlendirmeye alabiliriz. Tasarım nasıl bir süreçtir? Tasarımda ele alınması gereken ana esaslar nedir? Tasarım nelerle ilgilidir? Ve Tasarım bize neyi anlatır?

      Tasarım için, bu basit bir tasarım bile olsa, bir çıkış noktasına ihtiyacınız vardır. Bu çıkış noktası ne kadar genel ve anlaşılabilir olursa o kadar iyi olur. Bir Tasarımcı için bu ergonomik bir çözüm iken, bir başkası için bir mekaniksel çözüm olabilir. Ama burada değinmek istediğim, ve Tasarım için esas olan, işe Filozofik olarak nasıl başladığınızdır. Yani; bir ergonomik ya da mekaniksel çözüm elbette olucaktır ama burada sizin, Tasarımcı olarak işe ne kattığınız önemlidir. Bu, bir ressamın resme başlarken ben burada “Isa’nın son dakikalarda yaşadığı çileyi” veya “burada, hiddetin bir dışavurum değil, geçmişte yoğunlaşmış negatif enerjinin bir şekil içerisinde açığa çıkmasını” vurgulaması gibidir. Resim veya sanat her ne kadar bir dışavurum olarak sayılsa da, bir tema ya da bir vurgu (felsefe) işlenmediği takdirde, ilkokul çocuğunun ders için yaptığı resmin ötesine geçemez.

      Tasarım da bunun gibidir..aslında, ilkel insandan başlayarak, herkes tasarım yapmaktadır. Ancak asıl Tasarımcı’yı ötekilerden ayıran, işine kattığı bu değerdir. Peki, bu değer nasıl ortaya çıkar? Tasarım’da yani Tasarımın özünde bu değerler zaten vardır. Tasarımın güzel tarafı da budur zaten. Ergonomik olarak bir Televizyon yaptığınızda, arkasında bir kurt ya da aslan soyutlaması ile karşılaşırsınız veya Sony’in ürettiği bir Walkman’de gene çok iyi bir biçimde sıralanmış ergonomik butonlar da bir Samuray soyutlaması vardır. Bunları fark etmek güzel, ancak işin bir adım ötesinde bu tip ögeler Linguistik ve Semantik’le bir araya gelmektedir. Yani bir Monitör’ün arkasındaki soyutlama veya bir Samuray imajı (ki samuray imajı bir Japon firmasına uygunluk göstermektedir) Semantik ve Linguistik anlam eşliğinde doğru zamanda doğru yerde bulunmaktadır.

       Tasarım genel anlamda bu semantikte incelenirse, her objenin taşıdığı anlam dışında alt anlamlar da taşıdığı gözlemlenir. Bu alt anlamlar Tasarım’ın doğasını oluşturmakla beraber eşsiz bir anlam bütünlüğünün varlığına da ışık tutar. Bu anlam bütünlüğü evrensel hatta Tanrısaldır. Eğer bir Tasarımcı bu anlam bütünlüğünün farkına varabilir, ve bir sanatçı edasında bunu Tasarımına aktarabilirse o Tasarım sadece iyi olmaz ama aynı zamanda da değerli olur. Aynı zamanda da Tasarımcı da alt birimlerde bu eşsiz filozofiyi vurgulamaktan dolayı, yapı taşı görevi görür ve öteki Tasarımcılara hatta kullanıcılara karşı görevini yerine getirmiş olur. Normal Tasarımlar, her ne kadar bu filozofinin farkındalığında değilse de veya bu bilinçte yaratılmamışsa da, insanın içgüdüsel yaklaşımı sayesinde aynı merkeze hizmet edebilmektedir.

        Bu noktada, Yaratılışa da dönmemiz gerekebilir. Eğer Tasarım’da böyle bir tema işleniyorsa ve bu tema Tanrısal olmanın ötesinde bir çatışmadan veya insan ile Tanrı arasında bir savaştan bahsediyorsa, burada insana verilen şekilsel anlam da çok önemlidir, o zaman Tasarım’ın da iki yönü var demektir; Tanrı ve insan. Tanrı asıl tasarımı ortaya koyandır, zira insan bedeni bile bir Tanrı suretidir. O zaman bütün tasarımlar (ergonomik ve mantıksal) Tanrı emri altındadır. Insan ise varyasyonlar yaratabilir. Örneğin Bosch firmasının linguistik veya dilbilimsel anlamından çıkan “boş” anlamı, bir cattle’da uzay gemisi soyutlaması olarak ortaya çıkarılabilir. Yani uzay araştırmaları “boş işlerdir”. Bosch semantik olarak da çok anlam taşır, ancak Dil de Tanrı’nındır. Bu varyasyonlar dahi insanın iç dünyasını dışa vuramaz. Insan bir anlamda dört tarafı kapatılmış bir kafes içindedir. Ancak burada “insan” teması önemlidir. Tasarım Yönetimine geçiş noktamız da bu faktörü ele almakla olacak.

 

Tasarımdan Tasarım Yönetimine Geçiş

          Şu noktaya kadar, Tasarım’ın olması gereklerini ve özelliklerini anlattık. Buradaki temel nokta Tasarım ile Tasarım Yönetimi arasında ortak noktalar olduğunu vurgulamaktı. Ancak Tasarım’ın üstün boyutunun karşısında, insan, Tanrı çekişmesi ve insan faktörü ile karşılaştık. Tasarım Yönetimi de; her ne kadar Tasarımla özdeşik bir yapı taşısa da, insan bazlıdır. Şimdi karşımıza, zaten insan’ın yaratılıştan taşıdığı ikilem geliyor: Ben mi, Tanrı mı? Çatışmanın çıkış noktası da budur zaten, insan cahilliğinin ve dünyevi yaşamın verdiği rahatlık etkisiyle, Tanrı’yı unutur ve Ben var isem Tanrı vardır

ilkesini savunmaya çalışır. Eğer, Tasarımdaki ve Dilbilimindeki saptamalar yerinde ise ve görünürde olmayan ama gerçekliğin ta kendisi olan bu yapı, doğada temeli oluşturuyorsa, insanın bu ikilemi sadece egoist ve kıskançlık taşıyan bir yapıya bürünür. Aynı zamanda da insan, bu zayıflığının ve yanlışının farkındadır..çünkü deliller önündedir. Tanrı belki çok bağışlayıcıdır ama bu hata yaratılıştan önce görülmüş ve bütün evren, en küçük detayına kadar, bu anlamda işlenmiştir. Insan, kötü ve bozguncudur. Insan Tanrı’ya kafa tutar ve Tanrı’nın elindeki birçok silah gibi dil, evren ve yaratılış da bir silahtır. Insan köşeye sıkışmıştır ama hala yapabileceği bir şeyler olması izlenimi ayaktadır. Eğer bir Tasarımda bunu vurgulayamıyorsa bir resimde, bir sözde veya insan ürünü başka bir şeyde bunu vurgulama yoluna gidebilir. Ancak, Tasarım örneğindeki gibi yolu kesilmiştir. Insan bundan sonra çirkefliğini, “ben çirkeflik yapıyorum” diye sergilemek zorundadır, ve buna sanatsal bir yön de bulmak zorundadır, çünkü Sanat bir anlamda Tanrı’ya ulaşma veya O’nunla konuşabilme mantığı taşır.

             Tasarım Yönetiminin veya başka herhangi bir bağdaşık yönetim sisteminin çıkış noktası da budur. Tasarım idealdir, ancak onun yönetimi yani insan eline verilmesi, insanın onun üstünde değişiklik yapabileceği, onu kullanabileceği veya onla mesaj verebileceği anlamı taşır. Insan’ın elinde değişmeyenler ve değişkenler vardır. Değişmeyenler, mantık, anlam veya ergonomi gibi doğanın özünde olanlar, değişkenler ise insana ve onun karmaşasına ait olanlardır. Insan, doğası gereği yönetimi ele aldığında, kendi değişkenlerini baskın kılmaya çalışır. Bu, öteki her yerde kapılar üstüne kapanmış iken açık bir kapı bulması gibidir. Egosunu tatmin edebilecek, asıl içinde bulunanları dışa vurabilecektir. Ancak Yönetim aynı zamanda sorumluluk demektir. Yani bir yandan Tanrı rolü oynarken bir yandan da çirkeflik yapamayacaktır. Buna en güzel örnek; tasarımla da alakalı olduğu için reklam sektörüdür. Ancak ondan önce Türk Toplumunun bu ilişkilemdeki yerinden bahsetmek istiyorum.

 

Türk Toplumunun Dünya Üzerindeki Yeri

           Bundan önceki bölümde Tasarım ve doğada bir anlam bütünlüğü bulunduğundan ve bunun temelinde insan ve doğa veya insan ve Tanrı arasındaki çatışmanın bulunduğundan bahsetmiştik. Bu neredeyse bir savaştır, ve nasıl Tanrı’nın silahları varsa insan’ın da silahları ve cengaverleri vardır. Veya olması beklenebilir. Tanrı, bu dünyayı Adem için yaratsa da, çepeçevre kuşatmıştır. Dil buna örnektir ve dildeki anlam bütünlüğünde, dünya’ya bile sahip olamamış veya insanlık niteliklerini taşıyamamış bu ırk, özü Eski Mısır’a dayanan yani Tanrı’ya ait kültürlerden biri olan ve yine Tanrı Krallığında bir Tanrı olan Ra’ya tapan Mısırlıların kullandığı Pi işareti ile simgelenmiştir.

 Pi

 

             Pi işaretinde, soyutlama olarak iki kültüre yer verilmiştir ve bunlara anlamsal isimler verilmiştir. Pi simgesinde yerde yatan ve diş gösteren Aslan ırkı; Mel ve üstte bulunan ve Kurt imajı taşıyan ırk yani Lem(Lemi). Mel Amerikan ırkıdır, Lem ise Türk’lere gönderme yapar.

 Aslan ve Kurt soyutlaması

 

               Dildeki temalardan da çıkarabileceğimiz gibi; Türkiye şu anki sınırları dahilinde Kutsal Toprak’tır..ve Tanrı’nın ilk Adem’i koyduğu Cennet Bahçesi (Fırat ve Dicle arası) ve Tanrı’nın tekrar ayak basacağı toprak burasıdır. O yüzden bu topraklar da yaşayan ırk önemli bir yerdedir. Ayrıca egemen olan Amerikan ırkının veya dünya’nın elindeki silah olarak da Türkler gösterilmektedir. Çünkü Türkler Tanrı’ya en fazla yaklaşabilecek ırktır.

 

Türklerin Tasarım Yönetim Biçimi

               Türk’lere uygunluk taşıyan bir Tasarım Modelinden bahsetmeden önce Türk’lerin kullandığı Tasarım Yönetimi Uygulamalarından örnek verebiliriz. Bunun için güzel bir örnek teşkil etmesi ve Tasarım’a uygunluğu açısından Reklam Sektörünü ele almak da fayda var. Eğer bir istatistik yapılsa veya Dünya çapında Reklamlar arasında bir yarışma düzenlense, ortaya çıkan sonuçta “Türk Reklamları İyidir” yaklaşımı baskın olabilirdi. Özellikle son 3-4 yılda etkisini gösteren yeni Reklam anlayışı ve buna dair bir Tasarımsal Yönetim biçimi cidden ilgi çekici.

                Türkler Reklamlarda ne yapıyorlar da bu reklamlar bu kadar başarılı? Hiç şüphe yok ki, çıkış noktası her ne kadar farklılık taşısa da, burada asıl olan bir Yönetim biçiminin Reklamlara uygulanmış olmasıdır. Bu örneği almamızın bir başka nedeni de, buradaki Yönetim biçiminin önceki bölümlerde bahsettiğimiz “Insan” olgusuna da gönderme yapmasıdır.

Bir reklamdaki asıl amaçlar:

1)Ürünü doğru biçimde tanıtmak.

2)Ürünün satmasını sağlamak.

3)Reklamın izlenmesini ve sevilmesini sağlamak’ tır.

                Ürün şemasına değinmek istemiyorum ama örnekler vereceğim. Türk Reklamları bu üç esası da yerine getirmektedir. Bunlar bir reklamın stratejileridir. Stratejiler ürün profili ile Reklamı tasarlayacak olan ajans’a verilir ve çalışma başlar. Birinci öge, reklamın ürün aşamasıdır. Ürünün özellikleri incelenir ve akılda kalıcı veya ön planda olan, estetik bir katkıyla  reklama özne olur. Mesela Arçelik’in tasarımlarının makine ürünü ve çoğunlukla gene ürünlerin makineler olması dolayısı ile reklamında Çelik tiplemesi ile bir Robot’un kullanılması. Ikinci öge: ürünün tanıtım aşamasıdır. Bunun için gene estetik kaygılar güdülerek ürünün screen shotları alınır ve bir senaryo ile filme aktarılır. Üçüncü öge yani Senaryo Reklamın neredeyse ana temasıdır. Türklerin Reklamlardaki başarısı da bu ögeye bağlıdır. Türk Reklamlarında, senaryo akılda kalırlılık ve bir espri içerir. Öyleki o senaryoda geçen ve espri taşıyan ögeyi siz de gündelik yaşamda kullanmaya başlarsınız. Örnek olarak bir terlik reklamında “di mi?” nin tekrarlanması…Kremini reklamında yapılan “neydi..neydi?” hareketinin tekrarlanması. Bu örneklerin dışında; yaklaşım zekicedir; mesela albeni reklamında “albeni yemek için bir bahaneniz var mı?” sorgulaması ve bu yapay ciddilik taşıyan soruya reklamdaki şahısın “nasıl?..” diye cevap vermesi dahicedir. Senaryo ve vurgu çok dikkat çekicidir ve iç içedir. Bu reklamı reklam yapan olgular, hem ürünü tanıtmak da hem ürünün satışını sağlamak da, hem de reklamları izleyiciye sevdirmektedir. Öyleki film arasında çıkan yarım saat reklam, kimseyi rahatsız etmemektedir.

               İşte bu, reklamın izleyici açısından “trick” kısmıdır. İkinci ve ana esasta benim betimlemek istediğim ise, reklamın insan ürünü olarak, Tanrı’ya karşı trick’i. İlk başta ortaya çıkan ürün çok samimi, içten ve yapaylık taşımıyor. Normal bir yaklaşımla, insanların gün boyu yaşayabileceği komik anlara gönderme yapıyor veya onların gün boyu yaşadıkları negatif olayların stresini gene espritüel bir yaklaşımla alıyor. Ancak daha önce de bahsettiğimiz üzere, ipler insanın eline geçtiği zaman, insan içindeki negatifliği de dışarı vurmak durumundadır. Önce size cazip gelen şey, ardından bir negatiflikle kapanır. Yani insan ürünü şeylerde, pozitiflik yerini her zaman negatifliğe bırakmak durumundadır. Buna örnek olarak, Vestel’in, sözüm ona Arçelik’den gördüğü, Veysel tiplemesini örnek vermek istiyorum. Veysel, adı itibari ile zaten negatiflik taşımaktadır ancak reklamda vurgulanan “robot” Veysel, insanın o yaratılıştan yoksun, negatif ve hissiz halini çok iyi vurgular. İnsan ne ipler kendi eline verildiğinde, ne de Tanrı rolü oynamaya kalktığında, pozitifliğini çok fazla koruyamaz. Çünkü yaratılışında bu yoktur.

 

Tasarım Metodu Uygulaması

              Türk Reklamları için verdiğim örnek aslında geneldir. Bir Hollywood filminin duygusallığı içerisinde de aynı negatif temalar yatmaktadır. Yapılan aslında sadece bir göz boyamadır. Bunu Tasarımsal veya Sanatsal bir boyutta ele alarak şemaya dökmek istersek, elimize aşağıdaki şekilde bir şema çıkar:

Bu diagrama göre:

Sanat için:  A noktası, sanatçının yaratıcılığını çok kullanamamış ve negatifliğini ön plana çektiği noktadır. Burada eser, ideal değildir ama değerinin çok üstünde tutulur. Çünkü anlaşılamamış veya negatif boyutta anlaşılıp, negatif yapı üstte tutulduğu için değer görmüştür.

Örnek: Michel Angelo ideale çok yakın resimler yaparken, Picasso sanatı bir anlamda sömürmüştür.

Genel Anlamda Tasarım için: A noktası, sanattaki gibi, negatif irdelenmiş ya da boş temalar yüce değer olarak kabul edilmiştir.

Örnek: Giger kopyası Starck limon sıkacağı.

Türk Tasarım Yönetimi için: Yönetim esnasında, bireyler ve asıl elemanların negatif yaklaşımı ürüne yansımıştır. Ürün ideal olmamamın yanında, gene insanlar tarafından üstün değerde tutulmuştur.

Örnek: Vestel imajının semantik pozitif değerinin yanında Veysel tiplemesi ile bunu negatife çevirmek.

Yabancı Tasarım Yönetimleri için: Tanrı’dan uzaklaşmayı meziyet sanan Avrupa ve Amerikan toplumu için doğaya ait olmayan ve ideal olamayan tasarım örnekleri.

Örnek: 16.-17. Yy Avrupa geleneksel kıyafetleri.

             Bu şemada; yaratıcılık ne kadar artarsa , ideal tasarıma veya ideal esere ulaşma şansı o kadar artar..aynı zamanda ideal tasarımla negatif düşünce ters orantılıdır. Negatif düşünce olması veya yaratıcılığın az olması durumunda eser elde tutulur ancak ideal olmaz.

SONUÇ

          Bir Tasarımda, bir sanat eserinde veya anlam taşıyan herhangi bir üründe, semantik ve linguistik anlamlar yatar. Bu anlamlar evrensel ve Tanrısaldır. Insan bunları kabullenemediği gibi bunların dışında hareket etmek ister. Günah’ın çıkış noktası, bu teslim olmama ve kendi başına olma isteğidir. İnsan kendisine bu özgürlük verildiğinde de kendi negatifliğini vurgular ve onu üstün meziyet olarak görür (Musa’nın Tanrı ile konuşmak için dağa çıkması esnasında altından buzağı yapıp ona tapmak gibi..).

          Tasarım Yönetimi de insanların, bu özgürlüklerini kullanabileceği bir alan gibi görünür ancak ortaya bir ürün çıkacağı için bireylerin ikilemi devam eder.

          Türk Tasarım Yönetiminde de, Türklerin insanların bu negatif yapısının odağı olması durumu ile (Türkiye’nin Kutsal Toprak olması), büyük çapta negatiflikle, Tanrı’ya yakın olmanın gerektirdiği pozitif yapıyı bir arada götürmeye çalışması söz konusudur.

          Ideal bir yönetim ve tasarım için, yaratıcılığın maksimum, negatifliğin ise minimum olması gerekmektedir.

 

 

                                                                                                            YAZAR: Taylan FIDAN  

                                                                                                                       2004- ODTÜ

 

DESIGNS MAIN PAGE
SCARDAY